Binlerce Arkeoloğun Hikayesi
Ülkenin sahipsiz ve yalnız bir meslek grubunun baştan
anlatılan hikayesi sayılabilir yazılan…
Arkeolog…
Lise sıralarında üniversite tercihleri yapılırken ya büyük
bir ilgi ile “ben arkeolog olmalıyım” bakışıyla ya da puanı bu bölüm için
yettiğinden (acı bir durumdur) yazılan ve sonucunda kazanılan bir bölüme kayıt yaptırmakla
başlayan bir hikayedir. Heyecanla, büyük umutlarla ve merakla.
Keyifli, keyifsiz dersler, zor hocalar, sınavlar izlerken
birbirini, işin en zor ve bir o kadar da keyifli yanı olan arazi çalışmalarına
gelir sıra. Bütün camia kabul eder ki işin en güzel yanıdır, bir arkeolog için.
Bir arkeoloji öğrencisi için sabah 5’de kalkıp 40 derece güneşin altında öğlen
2’ye kadar haftalarca arazide karşılık beklemeden çalışmak hazların en
büyüğüdür. Saat 2’den sonra gece 12’lere kadar ofis çalışması cabası. Eğer bir
de o gün nöbetçi isen saat 4’de kalkacaksın ve çok yorulacaksın. Ama güzel.
Arkeoloji bilimine gönül vermiş birçok arkeolog adayı için lisans
eğitimi boyunca kesintili ya da kesintisiz her yıl yaz aylarında devam eder bu
işleyiş. ( Bir arkeolog için haziran, temmuz, ağustos ayları aslında üç ay
değil tek ay gibidir.) Bu arada arkeoloji bölümünde arkadaşlık diğer bölümlere
göre farklıdır ve derindir. Neden mi? Aylarca 24 saatini birlikte geçiren
insanlar, bütün özellikleri ile birbirilerini tanırlar. Tanımaları kaçınılmaz
bir gerçektir. Böyle bir gerçek, arkadaşlığı özel ve içten kılar. Birbirini
seven içten sever sevmeyen içten sevmez. Bu arkeolojik kazılara has bir
durumdur.
Neyse, lisans eğitimi bitince arkeolog ünvanı almaya hak
kazanana kadar karşılıksız ve keyifli giden bu hikaye artık belirsizliğin
getirdiği bir korkuya, rahatsızlığa bırakır yerini. Yüz kişiden bir ya da iki
kişi akademisyen olma yolunda geçmesi gereken çok zor engelleri geçer ve yolunu
böyle çizer. (Gerçi onlar içinde başka bir kabus dönemi başlar.) Diğer bir
kısmı KPSS umuduyla yoluna devam eder. Ve geriye kalanlar ise yolun sonuna
geldiğini düşünerek arkeoloji yolculuğuna son vererek başka mecralara savrulmak
zorunda kalır. O kadar emek, alınteri geride bırakılarak gitmek, zorunluluk
haline gelmiştir diye düşünüp gidilir. Yola devam etmek için direnen
arkeologlar kalır geriye. Ama şunun farkındadır mesleğine aşık taze arkeologlar
: Yılda yüzlerce arkeolog mezun oluyor, istihdam edilen arkeolog sayısı iki
elin parmaklarını geçmiyor. Sorunun tıkandığı, kangrenleştiği en önemli nokta
burasıdır. Yılarca karşılıksız emek verdiği mesleğini, yapamadığı için çaresizdir. Hemde doğduğu,
büyüdüğü ve emek verdiği Anadolu coğrafyası gibi bu zengin topraklarda
mesleğini yapamamak çok zoruna gider. Ve direnmek kalır arkeolog ünvanlı,
donanımlı, birikimli bu dinamik, genç, aydın insan’a.
Şunu ister bu genç insan ve haykırır:
- Binlerce yıl medeniyet beşikliği yapmış Anadolu
topraklarında mesleğimi yapmak istiyorum.
-
Başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere
bütün yetkili birimlerin, mesleğimi yapabilmem için istihdam projeleri
geliştirmesini ve hızla hayata geçirmesini istiyorum.
-
Akademisyen hocalarımdan ( emeklerimizi en iyi bilen
onlardır ) ciddi ve kamuoyu oluşturacak her türlü girişimi iyi bir
birliktelikle hayata geçirmelerini istiyorum.
-
Arkeolog olarak mesleğimi yapabilmek için
istihdam olanaklarının doğru bir çalışmayla çoğaltılacağını bildiğim için bu konuda
tüm arkeoloji dünyasının çaba sarf etmesini istiyorum.
Ve hikaye en güzel yerinde bitmesin istiyorum…
Çağrı YAĞAR
Çağrı YAĞAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder